Mert
New member
Endam Ne? — Bir Hikâyeyle Sormak İstiyorum
Selam forumdaşlar,
Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Hani bazen bir kelime, bir cümle olur ya, içinde koskoca bir ömür saklıdır. “Endam” da benim için öyle bir kelime. İlk duyduğumda sadece fiziksel bir zarafeti çağrıştırmıştı; oysa yıllar geçtikçe fark ettim ki endam, sadece bir duruş değilmiş… bir varoluş biçimiymiş. İşte size, bu fark edişin hikâyesini anlatmak istiyorum. Belki siz de satır aralarında kendinizden bir şey bulursunuz.
---
Bir Akşamüstü, Kahve Kokusu ve Kırık Bir Sessizlik
O gün yağmurdan sonra güneş yüzünü yeni göstermişti. Şehrin üzerine yumuşak bir buğu çökmüş, sokaklar ışığı yansıtıyordu. Cem, elinde kahvesiyle cam kenarındaki masaya oturmuştu. Gözleri düşünceli, zihni bir savaş alanı gibiydi. Birkaç gün önce sevdiği kadın, Elif, “Biraz kendimi bulmam gerek,” diyerek gitmişti. Cem’in anlayamadığı, belki de hiç anlayamayacağı bir şekilde gitmişti.
Cem, stratejik bir adamdı. Mühendis olmanın getirdiği bir alışkanlıkla her sorunun bir çözümü, her duygunun bir mantığı olması gerektiğine inanırdı. “Eğer bir şey bozulduysa, tamir edebilirim,” derdi hep. Fakat Elif’in gidişi bir arıza gibi değildi. O, kendi içinde bir fırtına yaşamış ve Cem’in inşa ettiği düzenli dünyaya sığmamıştı.
---
Elif’in Sessizliğinde Saklı Endam
Elif, kelimeleri değil, hisleriyle konuşan bir kadındı. Onun için endam, bir yürüyüş ya da bir gülüşten çok daha fazlasıydı; bir kalp zarafeti, bir içsel dengeydi. İnsanlara yaklaşırken onları çözmeye değil, hissetmeye çalışırdı. Cem’in stratejik tavırlarını anlamaya çalışmış ama sonunda yorulmuştu. Çünkü her duygusunun ardında bir plan, her gülüşünün altında bir çözüm önerisi görmekten sıkılmıştı.
Elif gitmeden önce Cem’e sadece bir şey söylemişti:
“Sen bana hep ‘Nasıl halledebiliriz?’ diye sordun, ama ben sadece ‘Anlıyor musun?’ demeni bekledim.”
O cümle, Cem’in zihninde yankılandı. O kadar sade, o kadar derin bir kelimeydi ki… Anlamak. İşte o an, Cem ilk kez “endam”ın ne demek olduğunu düşünmeye başladı. Belki de endam, bir insanın kendini olduğu gibi taşımak, ne eksik ne fazla… sadece var olmanın zarafetiydi.
---
Bir Adamın Kendi İçine Yönelişi
Cem, günlerce düşündü. Not defterlerine yazdı, şemalar çizdi, duygularını analiz etmeye çalıştı. Ama hiçbir denklem, Elif’in bir bakışı kadar net bir sonuç vermiyordu. Sonra bir gün, Elif’in sık gittiği sahil yoluna yürüdü. Dalgalar sahile vururken, kendini dinledi. Kendi sesini ilk kez bu kadar çıplak duydu:
“Ben hiç hissetmeyi öğrenmedim,” dedi içinden.
O an fark etti, Elif’in endamı bedeninde değil, ruhundaki zarafetteydi. O zarafet, hiçbir çözümün ulaşamayacağı bir derinlikti.
Cem, o akşam Elif’e bir mesaj attı:
“Endamın ne demek olduğunu yeni anlıyorum sanırım. Bu, insanın kendine dokunmadan da anlayabilmesiymiş.”
Elif cevap yazmadı. Ama belki o da okurken bir an durdu, gözleri buğulandı. Çünkü bazen sessizlik, en gürültülü cevaptır.
---
Kadınların Hisle, Erkeklerin Akılla Dokunduğu Bir Dünya
Forumdaşlar, Cem ve Elif’in hikâyesi aslında hepimizin hikâyesi biraz. Biz kadınlar, çoğu zaman hislerle, sezgilerle konuşuruz. Bir kelimenin tonundan, bir bakışın ağırlığından anlamlar çıkarırız. Erkekler ise genelde düz bir çizgide yürür; çözmek, düzeltmek, tamamlamak isterler.
Ama bazen “tamamlanmak” için bir çözüm değil, bir anlayış gerekir.
Endam da belki tam olarak budur: Kendini olduğu gibi taşımak, karşısındakini anlamaya çalışmak, eksikse de eksikliğiyle güzel olmayı bilmek.
---
Bir Forumdaş Olarak Söylemek İsterim
Bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi sadece bir aşk hikâyesi anlatmak değil. “Endam” kelimesinin içindeki duyguyu yeniden hatırlatmak istedim. Çünkü artık her şey çok hızlı. İnsanlar birbirini dinlemiyor, hissetmiyor. Hep “çözüm” arıyoruz, ama çoğu zaman sorun bile dinlenilmediği için büyüyor.
Belki bir gün, biri size “Endamın ne güzel,” derse, bilin ki o sadece dışınıza değil, ruhunuza da bakıyordur. Çünkü gerçek endam, zarafetle yaşamak değil; zarafeti, yaşadıklarınla koruyabilmektir.
---
Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?
Sizce endam sadece bir duruş mu, yoksa bir ruh hali mi?
Bir insanın endamı, yaşadığı acılarla mı şekillenir, yoksa doğuştan mı gelir?
Cem gibi çözüm arayanlardan mısınız, yoksa Elif gibi anlamaya çalışanlardan mı?
Yorumlarınızı merak ediyorum. Çünkü bazen kelimeler, paylaşıldıkça anlam bulur.
Ve belki, hep birlikte “endam”ın gerçek anlamını yeniden hatırlarız.
Selam forumdaşlar,
Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Hani bazen bir kelime, bir cümle olur ya, içinde koskoca bir ömür saklıdır. “Endam” da benim için öyle bir kelime. İlk duyduğumda sadece fiziksel bir zarafeti çağrıştırmıştı; oysa yıllar geçtikçe fark ettim ki endam, sadece bir duruş değilmiş… bir varoluş biçimiymiş. İşte size, bu fark edişin hikâyesini anlatmak istiyorum. Belki siz de satır aralarında kendinizden bir şey bulursunuz.
---
Bir Akşamüstü, Kahve Kokusu ve Kırık Bir Sessizlik
O gün yağmurdan sonra güneş yüzünü yeni göstermişti. Şehrin üzerine yumuşak bir buğu çökmüş, sokaklar ışığı yansıtıyordu. Cem, elinde kahvesiyle cam kenarındaki masaya oturmuştu. Gözleri düşünceli, zihni bir savaş alanı gibiydi. Birkaç gün önce sevdiği kadın, Elif, “Biraz kendimi bulmam gerek,” diyerek gitmişti. Cem’in anlayamadığı, belki de hiç anlayamayacağı bir şekilde gitmişti.
Cem, stratejik bir adamdı. Mühendis olmanın getirdiği bir alışkanlıkla her sorunun bir çözümü, her duygunun bir mantığı olması gerektiğine inanırdı. “Eğer bir şey bozulduysa, tamir edebilirim,” derdi hep. Fakat Elif’in gidişi bir arıza gibi değildi. O, kendi içinde bir fırtına yaşamış ve Cem’in inşa ettiği düzenli dünyaya sığmamıştı.
---
Elif’in Sessizliğinde Saklı Endam
Elif, kelimeleri değil, hisleriyle konuşan bir kadındı. Onun için endam, bir yürüyüş ya da bir gülüşten çok daha fazlasıydı; bir kalp zarafeti, bir içsel dengeydi. İnsanlara yaklaşırken onları çözmeye değil, hissetmeye çalışırdı. Cem’in stratejik tavırlarını anlamaya çalışmış ama sonunda yorulmuştu. Çünkü her duygusunun ardında bir plan, her gülüşünün altında bir çözüm önerisi görmekten sıkılmıştı.
Elif gitmeden önce Cem’e sadece bir şey söylemişti:
“Sen bana hep ‘Nasıl halledebiliriz?’ diye sordun, ama ben sadece ‘Anlıyor musun?’ demeni bekledim.”
O cümle, Cem’in zihninde yankılandı. O kadar sade, o kadar derin bir kelimeydi ki… Anlamak. İşte o an, Cem ilk kez “endam”ın ne demek olduğunu düşünmeye başladı. Belki de endam, bir insanın kendini olduğu gibi taşımak, ne eksik ne fazla… sadece var olmanın zarafetiydi.
---
Bir Adamın Kendi İçine Yönelişi
Cem, günlerce düşündü. Not defterlerine yazdı, şemalar çizdi, duygularını analiz etmeye çalıştı. Ama hiçbir denklem, Elif’in bir bakışı kadar net bir sonuç vermiyordu. Sonra bir gün, Elif’in sık gittiği sahil yoluna yürüdü. Dalgalar sahile vururken, kendini dinledi. Kendi sesini ilk kez bu kadar çıplak duydu:
“Ben hiç hissetmeyi öğrenmedim,” dedi içinden.
O an fark etti, Elif’in endamı bedeninde değil, ruhundaki zarafetteydi. O zarafet, hiçbir çözümün ulaşamayacağı bir derinlikti.
Cem, o akşam Elif’e bir mesaj attı:
“Endamın ne demek olduğunu yeni anlıyorum sanırım. Bu, insanın kendine dokunmadan da anlayabilmesiymiş.”
Elif cevap yazmadı. Ama belki o da okurken bir an durdu, gözleri buğulandı. Çünkü bazen sessizlik, en gürültülü cevaptır.
---
Kadınların Hisle, Erkeklerin Akılla Dokunduğu Bir Dünya
Forumdaşlar, Cem ve Elif’in hikâyesi aslında hepimizin hikâyesi biraz. Biz kadınlar, çoğu zaman hislerle, sezgilerle konuşuruz. Bir kelimenin tonundan, bir bakışın ağırlığından anlamlar çıkarırız. Erkekler ise genelde düz bir çizgide yürür; çözmek, düzeltmek, tamamlamak isterler.
Ama bazen “tamamlanmak” için bir çözüm değil, bir anlayış gerekir.
Endam da belki tam olarak budur: Kendini olduğu gibi taşımak, karşısındakini anlamaya çalışmak, eksikse de eksikliğiyle güzel olmayı bilmek.
---
Bir Forumdaş Olarak Söylemek İsterim
Bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi sadece bir aşk hikâyesi anlatmak değil. “Endam” kelimesinin içindeki duyguyu yeniden hatırlatmak istedim. Çünkü artık her şey çok hızlı. İnsanlar birbirini dinlemiyor, hissetmiyor. Hep “çözüm” arıyoruz, ama çoğu zaman sorun bile dinlenilmediği için büyüyor.
Belki bir gün, biri size “Endamın ne güzel,” derse, bilin ki o sadece dışınıza değil, ruhunuza da bakıyordur. Çünkü gerçek endam, zarafetle yaşamak değil; zarafeti, yaşadıklarınla koruyabilmektir.
---
Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?
Sizce endam sadece bir duruş mu, yoksa bir ruh hali mi?
Bir insanın endamı, yaşadığı acılarla mı şekillenir, yoksa doğuştan mı gelir?
Cem gibi çözüm arayanlardan mısınız, yoksa Elif gibi anlamaya çalışanlardan mı?
Yorumlarınızı merak ediyorum. Çünkü bazen kelimeler, paylaşıldıkça anlam bulur.
Ve belki, hep birlikte “endam”ın gerçek anlamını yeniden hatırlarız.