Neden özel ders veriyorum ?

Esprili

New member
Bir Hikâyenin Başlangıcı: “Neden Özel Ders Veriyorum?”

O akşam, kahvemin buharı gökyüzüne karışırken kendime aynı soruyu sordum: “Neden hâlâ özel ders veriyorum?” Cevap, yalnızca para kazanmak ya da mesleki tatmin değildi. Bu, bir çağrı gibiydi. Her öğrencinin gözünde parlayan o anlık fark ediş, bir fikrin kalbinde kıvılcımlanması beni bu işe bağlayan şeydi. Ancak bu hikâye sadece benimle ilgili değil; toplumun, kadınların ve erkeklerin eğitimle kurduğu karmaşık ilişkinin de bir yansımasıydı.

I. Başlangıç Noktası: Bir Karakterin Dönüm Anı

Deniz, otuzlu yaşlarının başında, üniversitede eğitim bilimleri okumuş bir kadın. Hayatı boyunca insanlara dokunmanın, onların iç dünyalarına bir pencere açmanın peşinde olmuştu. Ona göre öğrenme, sadece bilgi edinmek değil, anlam bulmaktı.

Karşısında oturan Murat ise bambaşka bir karakterdi. Mühendis kökenli, analitik düşünen bir adam. O da özel ders veriyordu ama onun için mesele, çözüm üretmekti. Öğrencilerinin hatalarını sistematik olarak tespit eder, stratejiler kurar, bir satranç ustası gibi hamlelerini planlardı.

İkisi bir gün aynı öğrenciye denk geldi: lise son sınıfta, üniversite sınavına hazırlanan Elif. Ailesi, onun için “duygusal ama dağınık” derdi. Elif’in dünyası renkliydi ama karmakarışıktı. Bu üç karakterin yolları, eğitimin toplumsal ve insani yönlerini bir aynada birleştirecekti.

II. Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Bağlantısı

Murat, Elif’in çalışma planını dakikalar içinde oluşturdu. Hedefleri belirledi, grafikler çizdi, takvimler hazırladı. “Bir problemi anlamak, onu parçalara ayırmaktır,” dedi. Bu yaklaşım işe yaradı; Elif’in netleri artmaya başladı.

Ama bir süre sonra, Elif’in gözlerindeki ışık sönmeye başladı. “Hocam, ben artık neden çalıştığımı bilmiyorum,” dedi bir gün.

Deniz, aynı öğrenciyle farklı bir yoldan ilerliyordu. Ders aralarında Elif’le kitaplardan, müzikten konuşur; sınav kaygısının ardındaki duyguları keşfederdi. “Bilgi bazen kalpten geçer,” derdi.

Bu iki öğretmen birbirinden tamamen zıt gibi görünse de, aslında aynı gerçeğin iki yüzünü temsil ediyorlardı: biri stratejinin, diğeri empati ve ilişkinin sesi.

III. Toplumsal Arka Plan: Eğitim Bir Aynadır

Türkiye’de özel ders, uzun süredir yalnızca sınav başarısı değil, sınıfsal bir göstergedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren eğitimin bireyi özgürleştirme misyonu, zamanla rekabetin motoru haline geldi.

Kadın öğretmenler genellikle “şefkatli” ya da “sabırlı” olarak tanımlanırken, erkek öğretmenler “otoriter” ve “disiplinli” görülmüştür. Oysa hikâyemizdeki Murat ve Deniz, bu kalıpları kırıyorlardı. Murat’ın stratejik zekâsı duygusal bir farkındalıkla birleşirken, Deniz’in empatisi sistemli bir planlama becerisine evriliyordu.

İşte burada eğitim, cinsiyet rollerinin değil, insanın kendi bütünlüğünü keşfettiği bir alan haline geliyordu. Belki de özel ders vermek, toplumsal kalıplarla bireysel potansiyelin çarpıştığı bir sahneydi.

IV. Bir Dersin İçinde Hayatın Tümünü Görmek

Bir akşamüstü Elif, masasındaki defteri kapattı. “Artık sadece sınavı kazanmak istemiyorum,” dedi. “Kendimi anlamak istiyorum.”

Murat hafifçe gülümsedi. “O zaman öğrenmeye yeni başlıyorsun.”

Deniz, bir kahve uzattı. “Bilmek bazen susmaktır, bazen yeniden sormaktır.”

O an fark ettim, özel ders dediğimiz şey yalnızca bilgi aktarmak değil; kuşaklar arasında, kadınla erkek arasında, toplumla birey arasında kurulmuş görünmez köprüleri yeniden inşa etmekti.

V. Tarihsel İzler: Öğretmenin Yüzyıllık Rolü

19. yüzyıldan beri, öğretmen figürü değişimlerin öncüsüdür. Cumhuriyet dönemi öğretmenleri, bir milletin uyanışını temsil ederdi. Bugünün özel ders veren öğretmeni ise, bireyin yeniden uyanışını.

Teknolojinin, yapay zekânın, hızlı bilginin çağında bile bir öğretmenin sıcak sesi hâlâ eşsizdir. Çünkü bilgiye erişim kolaylaştıkça, anlam bulmak zorlaşmıştır. Murat ve Deniz gibi öğretmenler, bu çağın rehberleridir.

VI. Dengeyi Bulmak: Strateji ve Empati Bir Arada

Eğitim yalnızca aklın değil, kalbin de işidir. Strateji olmadan hedef, empati olmadan yön kaybolur.

Erkeklerin çözüm odaklı tutumu, kadınların empatik bakışıyla birleştiğinde öğrenme kalıcı hale gelir. Bu denge, öğrencinin hem zihnini hem ruhunu geliştirir.

Elif’in hikâyesi bunu kanıtladı: strateji onu hedefe yaklaştırdı, empati onu kendine yaklaştırdı.

VII. Okuyucuya Davet: Sizin Hikâyeniz Ne?

Belki siz de bir öğretmensiniz, belki bir öğrencinin ebeveyni ya da sadece öğrenmeyi seven birisiniz.

Hiç düşündünüz mü, neden öğretiyoruz? Ya da neden öğreniyoruz?

Özel dersin ardında bazen geçim derdi, bazen idealizm, bazen de sadece bir insanın başka bir insana dokunma arzusu vardır.

Benim cevabım net: çünkü öğretmek, insan olmanın en sade hâlidir.

Belki siz de kendi hikâyenizi burada paylaşmak istersiniz. “Siz neden özel ders veriyorsunuz?”

Belki cevabınız, bir öğrencinin gözlerinde parlayan o küçük ışıktadır.

VIII. Sonuç: Öğretmek Bir Eylem Değil, Bir İzdir

Bugün dönüp baktığımda, verdiğim her dersin bir izi olduğunu görüyorum. Bir öğrencinin yazısında, bir annenin teşekküründe, bir anının içinde saklı.

Özel ders vermek, aslında geleceğe mektup yazmaktır. Her harfinde sabır, her cümlesinde umut vardır.

Ve belki de bu yüzden, bir öğretmenin hikâyesi asla bitmez; sadece yeni bir öğrencinin gözlerinde yeniden başlar.
 
Üst